Kayıtlar

Şubat, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Paris'te Bir Hafta

Resim
"Ne zaman giderim ki? Ya da gidebilir miyim? Gitme ihtimalim doğarsa, o zaman mı alsam?" gibi türlü yersiz soruyla oyalandım durdum. Oysa kaç senedir yazılmasını beklediğim, basıldığında da müthiş heyecanlandığım bir kitaptı. Sonunda "Amaaan neyse ne! Ne zamansa o zaman! Ben bu kitabı alacağım" dedim ve basılmasından tam on beş ay sonra, nihayet, Paris Rehberi sevgili Ahmet Öre'nin "Paris'te Bir Hafta" adlı öyküsel gezi rehberini aldım. (Gördüğünüz gibi sadece kitap uğurlamıyorum, kitap da karşılıyorum hala!) Her ne kadar artık Nice'te yaşayan bir İstanbul sevdalısı olsa da biz Ahmet'i on yıldan daha uzun süre aşkla yaşadığı ve bizlere de doya doya yaşattığı Paris'le özdeş sayıyoruz. Nasıl saymayalım ki? Paris'e ister ilk kez gidecek olunsun ya da tecrübeli bir turist olunsun, kıyı bucak detay detay ve güncel bilgilerle dolu 500'den fazla yazısı olan pariste.net gibi bir web sayfasını yaratması bir yana, yıllardır Paris sokakl

Kararlardan Dönülebilirlik

Resim
Seinfeld ikinci sezonunun ikinci bölümünde Kramer ve Jerry bir iddiaya tutuşurlar.  Kramer evindeki tüm eşyaları kaldırıp, onların yerine odalarda değişik yüksekliklerde kademeler inşa edeceğini söyler. Jerry ise Kramer'in bunu asla yapamayacağını düşünür. Kramer "bir ayda hallederim" derken, Jerry "Benden sana bir yıl! O kademeleri asla yapamayacaksın" der.  Bir iki gün sonra Kramer bu kademe inşa etme fikrinden vazgeçtiğini söyler. Jerry "Hah, demedim mi?! İşte ben kazandım!" dese de Kramer iddiayı kazananın Jerry olmadığı kanısındadır. Çünkü ona göre kademelerden fikir olarak vazgeçtiği için ortada iddia da kalmamıştır. Jerry ise iddianın bir tarafının da zaten onun bu değişkenliğine dayandığı konusunda ısrarcıdır. Her ne kadar mükerrem görülmek gönlümü okşasa da içimden geçenleri bir deftere yazıp, sonra da kitaba dönüştürme fikrinden vazgeçtim. İçimden geçenleri değersiz gördüğümden değil asla ya da kitap olgusunu demode bulduğumdan değil. Ancak &

Yine de SEN Bilirsin

Resim
Fotoğrafa bakınca ne hissettiniz? Çok da düşünmeyin şekerim! Ne hissettiğinizi gerçekten merak etmiyorum. Bu sadece dikkatinizi çekmek için kullandığım bir giriş cümlesi. Bu fotoğrafta gördüğüm şey bana önce öfke hissettiriyor. Ardından kırgınlık. İkisini karışımına pişmanlık denebilir mi? Belki. Fakat "pişmanlık" bana ait olan kısmı değil bu duygu demetinin.  Kasım sonunda, yani Feridun'u kaybettikten sonra, onun özel eşyalarını tasnif ederken, büyük bir kutunun içinde bu iskambil destesine rastladım. Pırıl pırıl. Işıl ışıl. Zevkli bir deste ve neredeyse hiç kullanılmamış gibi duruyor. Bu desteyi ben hayatımda ilk kez, Feridun öldükten sonra gördüm. Bir kere bile oynamadık birlikte. Ege'ye de "tek bildiği oyun" olmasıyla övündüğü King'i öğretmedi mesela. Benim ricamla, birkaç kez Ege'yle UNO oyunumuza eşlik etmiştir. Eğlenceli ilk yirmi dakikadan sonrası ise genellikle ciddiyete evrilmiştir. Bu desteyi gördüğümde göğsümden yüzüme doğru bir sıcaklık

Aniden Gelen Ferahlık

Resim
Bir süredir ne buraya yazabiliyorum ne de defterime... Ne yapıyorsun, derseniz; tam olarak hiçbir şey. Çünkü fark ettim ki bir şey olmamış gibi işlere sarılmak, o kadar da makul bir hal değilmiş. Yılların birikimi aniden çıkmaya başladı geçtiğimiz aylarda. Nefes alamaz gibi hissediyordum. Sürekli baş ağrısı, çarpıntı ve sair madilikler! Geçtiğimiz Ekim sonundan beri sosyal medya kullanımımı azaltmıştım. Sadece yazılarımı paylaşıp örneğin hemen çıkıyordum Twitter'den. (X diyemeyeceğim, pardon!) Fakat orası da öyle bir gayya kuyusu ki (kimileri Midas'ın Kuyusu diyor gerçi) lanet ettim. Sildim attım hesabımı. Haberlere de hiç bakmıyorum. Ama HİÇ bakmıyorum. Arada burada, yani Instagram'da  birkaç içi daralmış arkadaş hikayelerinde bazı durumları paylaşıyor; onlara denk gelirsem, az biraz bilgi kırıntısı kapıyorum. Bazen de annem bir iki laf ediyor gündeme dair. Hepsi bu. Ve itiraf edeyim: Zerre umursamıyorum da bu malumatsızlığımı. Çünkü aşırı iyi geldi! A-ŞI-RI. Bu boşlukta u

Georgie ile Tanışın

Resim
Sizi Georgie ile tanıştırdım mı? Bir süredir, Ege'yle benim, evimize yeni bir can katmak düşüncemiz vardı. Hatta geçen ay neredeyse bir kedi sahiplenmek üzereydim zihnen. Fakat hem kuzenimiz uyardı hem de aslında Ege'nin evde kedi tercih etmediğini öğrendim. 90'ların sonunda muhteşem bir muhabbet kuşumuz vardı. Adı Fiko'ydu. Evet, Süper Baba etkisi... Müthiş konuşkan, oyuncu, evin her yerinde bizimle gezen, çok zeki bir yaratıktı. Kaybı bizi tahmin edemeyeceğiniz kadar üzse de birlikte geçirdiğimiz zaman dilimi de paha biçilemezdi. ailemizde ve dostlar arasında hala anarız Fiko'yu. Onun anısı canlandı içimde. Ege'ye bir kuşa bakmak isteyip istemeyeceğini sordum. Fikir hoşuna gitti. Hatta çok heyecanlandı. Ve işte sonunda 3 Şubat'ta Georgie aramıza katıldı. Bir iki farklı isimden sonra, Gerogie'de karar kıldık. (Evet, fondan fark etmiş olmalısınız! Bu aralar Seinfeld Maratonu'ndayız.) Yumurtadan çıkalı 36 gün olmuş. Yuvasından ayrılaı ise 8 gün. Kafes

Flawless

Resim
Tamam; Robert De Niro şüphesiz ilk aşkım. Ta çocukluktan... Ve fakat Philip Seymour Hoffman, Flawless'te canlandırdığı Rusty ile kalbimde bambaşka bir yere oturmuştur. Muhteşem bir oyunculuk. Tadı damağımda kalan filmlerdendir.  Philip Seymour Hoffman aramızdan ayrılmaya karar vereli tam on yıl olmuş. Robin Williams'ın tercihli finali kadar derin etki etmiştir bana, Hoffman'ın kaçışı da... Varsa bir başka alem ya da her ne ise sonrası, umarım aradıkları huzuru bulmuş olsunlar. Tuhaf hislerin anası bu iş... Neyse... Hasılı, izlemediyseniz Flawless'i, izleyin bu arada şekerim! Ben de Pazartesi biraz normale dönerim sanırım. Hadi bugün de böyle... 

Azıcık Akıl Olsa

Resim
Zaman su misali akıp gitti. Dün eve döndük.  Uzunca süre evde olmayacağımız için buzdolabını boşaltıp, çıkmıştık. Döner dönmez ufak bir alışveriş gerekti. O esnada fark ettim. Şu canımın içi Yakima IPA 55₺'den 75₺'ye fırlamış. Buna resmen fırlamak denebilir, değil mi? Yani neler neler fırlamadı, ama bari bunlar fırlamasaydı. Bizden iyi olmasın, bizceleyin depresif ülkelerde bu işler böyle mi? Şu çok ve tek bilenlerin azıcık aklı olsa, alkolü sudan ucuza satardı. Bak bakalım o zaman size hiç salça oluyor muyuz? "Amaaan bize ne?!" deyip geçmiyor muyuz?! Onu da bir denesenize. Bence bir düşünün... Hadi bu akşam da böyle... (Not: Bu fotoğraftaki şişe tabii ki geçmiş günlerden... Misssler gibi çam koksa da 30cl biraya 75₺ verecek kadar delirmedim. Henüz.)