Kayıtlar

Ocak, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yedikçe Acıkanlar

Resim
Yiyen yedi, yiyen yedi Bitmedi, tükenmedi. Hurmalar, ayvalar, elmalar!  Aşk Olsun, Devekuşu Kabare Fotoğraf 19 Aralık 2013'ten... Beyazıt Kulesi'ne çıktığımız, hoş bir günden... Hadi bugün de böyle...

29 Ocak 2024'e Dair

Resim
2011'in 29 Ocak'ıydı. Çok yakın dostlarımız vardı odada, annemlerden başka. Yanımdaki mini yatakta mini mini Ege. Feridun, koca bir gülümsemeyle başımızda duruyordu ayakta. "Hayatım, alsana kucağına?" dedim. Güldü. Çekinmiş, incitmekten korkmuş. Sonra Ege'yi aldı kucağına hemen, gülerek.  Ertesi gün yakın dostlarımızdan @ufuk_mumay ve @gulmumay ziyaretimize geldi. O çok sevdiğim ve on iki sefer daha tekrarını çektiğim, bildiğiniz ve sevdiğiniz pozu ilk yakalayan Ufuk olmuştu. 2023'ün 29 Ocak'ında o fotoğrafı son kez çektiğimiz aklımızın ucundan geçmezdi elbet. Tesellimiz; biz her günümüzü, en kötü günümüz de olsa, coşkuyla yaşadık birlikte. Geriye bakmadan. Geride kalanlara sürekli kafayı takıp da gönlümüzü yormadan. Ne iyi etmişiz! Dün Ege 13 oldu. Ecnebicesine bakarsak tam "teenager" artık. Geçtiğimiz yıl bu yaşı iple çekiyordu. Dün ise "pek heyecan hissetmiyorum" dedi. Duyguları çok dalgalandı tabii son iki ayda. Keşke başka türlü ol

Geçer

Resim
Bu dünyadan Neyzen geçti... 71 yıl önce... Boynunda "Hiç"iyle... "Ne şeriat, ne tarikat, ne hakikat, ne türe, Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre! Ma'rifet mahkemesinde verilen hükme göre, Cennet iflas eder, efsane-i Adem de geçer." Neyzen Tevfik Yorgunum. Bugün de böyle... Ah ama sahi! Cem Yılmaz nasıl da Neyzen'in gençliğini andırıyor, değil mi?

Güle Güle Dede

Resim
Dışının boşluk olşu şüpheli olan, milyarlarca galaksiden oluşan evrenin bir galaksisindeki bir güneş sisteminin tek gezegenindeki iki kıtanın ortasındaki bir ülkenin bir bölgesindeki bir şehrin küçük bir ilçesindeki bir mahallenin kısa bir sokağında kök salmış sıradan bir ağacın gövdesinde kendine yaşam alanı yaratmış bir mikrokozmos daha... Onun derinliğine inmeye cesaretin var mı? Yaklaşık iki saat önce, dedem sonsuzuykusuna yattı. Tanrım günahlarını affetsin, ruhuna huzur versin dilerim. İnsanın günbegün yaşamdan sıyrılmasını onunla gördüm. Nefesi son kez verebilmenin dahi şükür vesilesi olabileceğini... Sağlık ve huzur tek büyük hazine. Sahipsek, fark etmeliyiz... Bugün de maalesef böyle... İyi bakın kendinize, sevdiklerinize ve içinizdeki sevgiye...

Açlığın Suretleri

Resim
"...çocukların suratları yüzlerce yıl öncesinden kalma gibiydi, sesleri son derece ciddiydi ve bu yaşlı suratlarda saban izi gibi devam eden her bir çizgide görünen tek bir şey vardı: Açlık.  Açlık dört bir yanda hüküm sürüyordu.  Açlık, yüksek evlerin dışındaki iplere ya da direklere asılmış içler acısı kıyafetlerdeydi; Açlık, bu kıyafetlerin kağıttan, samandan, paçavradan ve tahtadan yamalarındaydı; Açlık, adamın testereyle kestiği her ufacık odun parçasında kendini tekrarlıyordu; Açlık, tütmeyen bacalardan aşağıdakileri seyrediyordu; Açlık, çöplerinde zerre kadar yiyecek bulunmayan, leş gibi sokaklarda şaha kalkmış dev gibi dikiliyordu.  Açlık, fırıncının raflarındaki tek tük bayat ekmeğin üzerine kazılı olan kelimeydi; Açlık, sosis dükkânlarında satılan, ölü köpek etinden yapılmış yiyeceklerdeydi." - İki Şehrin Hikayesi, Charles Dickens Bugün de böyle... Resim: Les vainqueurs de la Bastille devant l'Hôtel de Ville, Paul Delaroche, 1831-1839

Sade Sofralar

Resim
Basit sofraları sever misiniz? Yoksa "donat ne varsa" mı tarzınız? Kitaplığım yeni sadeleşmeye başladı, ama sofram uzun yıllardır sadeden yana. Hele mevzu rakılıysa... İki köfte, bir dilim peynir, az turşu, biter gider. Ama rakıda ölçümü sormayın. Burada söylemeyeyim. Bu şimdi nereden çıktı? Öyle. Özledim sade sofrada muhabbeti. Hepsi bu.  Gerçi bu fotoğraftaki, etrafında muhabbet dönen bir sofra değildi. Kendi başımaydım. Herhalde oluyor bir on sene... Hadi bu gece de böyle...

Nasıl Da Geçiyor Zaman

Resim
Ege'nin doğum günü yaklaştıkça, arşivdeki fotoğraflar daha sık çağırıyor beni. Nasıl da geçiyor zaman? Nasıl da büyüyor insan yavrusu? Ve nasıl da büyütüyor insanı? Neyse... Bugün de böyle...

Anda Kalamayan Çınar

Resim
Aramızda aklı sonbaharda kalan çınarlar var. Bugün de böyle...

Benzetmek Bizim İşimiz

Resim
Dünkü yirmi beş yaş muhabbetimizde, kitap baktığım fotoğraftaki halimi Ege'ye benzetmişti @sedenerdi. Dedim, sen dur! Eski tanıdıklar ve dostlar bu ikili fotoğrafı çok iyi bilir.  Solda küçük teyzemin kucağında ben, sağda Aşçı Fokcuğumuz Nurdan Tezgin'in eşi Turgay'ın kucağında Ege. Neymiş? Benzetmek, bizim işimiz! Since 2011💪🏻 Haydi bugün de böyle...

Şimdi Bana 25 Yaşımı Sorsalar

Resim
Twitter'de -Buna da X demek zor geliyor hala; bin liradan milyon diye bahsedenlere döndüm!- "25YaşChallenge" diye bir etiket gördüm.  Duraladım bir an. Yirmi beş yaşımı anımsayamadım, iyi mi?! Bence değil... Hesap yapmam gerekti seneyi hatırlamak için. Sonucu görünce ise çok şaşırdım. Hiç unutulmayacak bir yaşmış oysa. Yüksek lisansta ilk seferimde tez aşamasında süremin dolduğu dönemdi. Evlilik kararı aldığım dönemdi. Erol amcamı kaybettiğimiz, Yılmaz amcamın da çok hasta olduğu ve sonra onun da aramızdan ayrıldığı dönemdi.  Türlü heyecanların ciddi üzüntülere karıştığı dönem. Ne de güzel bir yaşmış oysa! Fotoğraflara bakınca üzüntüler de heyecanlar da anlaşılmıyor elbet. Her zamanki dinginlikle maymunluk arasındaki Banu işte... Ha! Bir de kitaplar... On beş sene sonra sorulduğunda da kırk yaşımı mı anımsayamayacağım acaba? Öyle olsun istemem. Kırk ve sonrasını tüm duygularıyla, tüm deneyimleriyle, renkli ve alabildiğine farkında olarak yaşamayı arzu ederim. Umarım kendi

Ormancı ile Çiftçinin Masalı

Resim
"Ruhani meselelerde, elinde kalkan ve üç çatallı asa tutan kız kardeşi İngiltere'nin çok gerisinde olan Fransa yokuş aşağı son sürat yuvarlanırken boyuna kâğıt para basıp harcamakla meşguldü. Bununla da kalmayıp, Hristiyan rahiplerin rehberliğinde, sırf yağmurun altında, elli altmış metre ötesinde geçit töreni yapan pislik bir keşiş sürüsünün önünde eğilmeyerek saygıda kusur etti diye bir gencin ellerini kesip dilini kerpetenle kopartmak ve diri diri yakmak gibi son derece insani birtakım başarılara imza atıp kendilerine eğlence yaratıyordu.  Büyük ihtimalle Ormancı -yani Kader- o zavallı genç idam edilirken, Fransa ve Norveç'in ormanlarında kök salmış ağaçları keresteye dönüştürmek üzere gözüne kestirmişti; onları, tarihe kara bir leke olarak geçecek, içinde bıçak ve çuval olan hareketli çerçevelere* dönüştürecekti.  Muhtemelen tam da o gün, hantal at arabaları, yağmurdan korunabilsinler diye Paris yakınlarındaki çorak toprakları işleyen çiftçilerin derme çatma müştemilat

İçimizdeki Kuş

Resim
Bazen bir insan ya da geçmişin bir hayaleti, içimizde saklanmış kuşun kanatlarını koparmak için kolladığı fırsatı yakalar. Geçmişin tadı, bunaltısı, huzursuzluğu tüm sahiciliğiyle benliği sarar. Öyle anlarda içimizde saklanan kuşu korumak görevimizdir. Ve sonra da bir pencereden özgürlüğe salmak. Ne işi var minicik kuşun içimizde? Salalım gitsin! Neyse... Bu fotoğrafı Feridun dokuz yıl önce bu günlerde çekmiş. Arşivde denk geldim. Titrekliği hoşuma gitti. Beraber bakalım istedim. Bugün arşive daldığımda, on yedi yıl önce Hrant Dink'in cenaze kortejindeyken çektiğim fotoğraflar da ilişti gözüme tabii. Ömrümde tanık olduğum en sessiz ve en duygu taşan, saygı taşan kalabalıktı. Unutmam mümkün değil... Şimdi andım ya, ama niyetim, bir vakitler düşündüğüm gibi, gidenleri gittikleri günle değil de doğdukları günde anmak. Hele ki böyle haince cana kıymalarda o değerli ruh yerine sürekli o kararmış, cinayeti makul bulmuş insanların tesiriyle doluyor kalbimiz. Çok acı... Berbat bir karanlığ

Canı Sıkılan Erguvan Yakinimdir

Resim
Son birkaç yıldır "zamansız" açan hiçbir tomurcuk, içimdeki hiçbir teli titretmiyor, ne yalan diyeyim. Kendi sınırlı-sorumlu bilgimizle vakitli ya da vakitsiz gördüğümüz, oluş için tam vaktinde belki. Ama bizim hayrımıza, ama değil... Bu oluşun meselesi değil. Kabul; iklim krizini körükledik. Lakin altıncısı süren yok oluş sürecinde henüz bir Homo erectus kadar yer açamamış garibim ve zaaf yüklü Homo sapiensin yakasına daha fazla yapışamayacağım. Hepimiz primatız neticede, ne olacaktı başka? Ocak sonunda patlamış bir tomurcuk mu gördüm? Hürmetle şapka çıkarıyorum karşısında. Kendince vakitli bulmuş, açmış. Ne malum ağacının baharı göreceği? Hem bilirsiniz; *Canı Sıkılan Erguvan'la da dostluğumuz eskiye dayanır! Bugün de böyle... *Canı Sıkılan Erguvan'ı buradan okuyabilirsiniz.

Lodosun Savurduğu Gibi

Resim
Lodosun bulutları savurduğu gibi tüm kaygıları uçursa bir şeyler... Bugün de böyle...

Devirlerden Bir Devirdi

Resim
Bugün aklıma düştü. Özlemle pek tabii... Ekimlerden bir ekim. Mis gibi bir öğleden sonra. Burgaz'da, çini sobalı bembeyaz evin ahşap balkonunda. Önümüzde biraz ceviz, biraz üzüm. Karşımda iki güzel insan. Niyazi Dalyancı ve Yılmaz Öztürk. Geri gelmez anlar. Tekrarı da namümkün. Bize sadece "iyi ki" demek kalıyor işte. İyi ki yaşamışız o günler, o sohbetleri, o kavgaları... Sonra o gün birlikte olduğumuz bir isim daha geldi aklıma. Sonra baktım, ilk ayın on altısı da olmuş. Doğum gününe varmışız onun. Kaç yıl diye sormuyorum artık arkadaş... İyisiyle,  acısıyla bir devri ve sekiz yılı yakından paylaştık. Araya günler yıllar girdi. Lakin anılarımız tazecik;  sızılarımız gibi... Nice senelere Sonay.

Çam'a Giden Nar

Resim
Bizim Nar, yeni yılı kutlamaya Çam'a gitmiş. Gidiş o gidiş... Eh...  Bu hayatta hep Ayva gülecek, ağlamak Nar'a mı düşecek? Bugün de böyle...

Olura Da Olmaza Da Hazır Mısın?

Resim
Planların her an değişebileceğini fark ediyoruz, yaşamda. Elbet fark ediyoruz. Fark ettiriyor yaşam. Fakat yine de plan yapılıyor. Elbet yapılıyor. Ve yaşam yine hatırlatıyor: "Plan mı yaptın? İyi bakalım..."  Sömestr tatili için annemlere gitmeye karar vermiştik. 16 Ocak'ta yola çıkacaktık. Ancak bu sabah bir haber aldık. Hop, bir saat içinde hazırlanıp, bugün öğleden sonra annemlerde bulduk kendimizi. Neyse ki yanımıza alacaklarımızı önceden hazırlamıştım. Bu yılın ilk kendiliğinden dersi: Evet, planlar değişebilir; onlara sıkı sıkıya bağlanma. Öte yandan planlar gerçek de olabilir. O yüzden "hazırlıklı" olmak, yaşamın temel kolaylaştırıcısı. İyiye de kötüye de olura da olmaza da bir ihtimal gözüyle bakıp, hazırlıklı olmak... Neyse... Şükür... Öyle böyle kavuşturana şükür... Olması gerekenin oluşuna şükür... Bugün de böyle...

Zamanda Yolculuk Bile Yapılamıyor

Resim
Zamanda yolculuk sorununun çözülemediği yirmi birinci yüzyılın teknolojisini neyleyim? Şu fotoğraftaki ana gitmek büyük arzum. Fotoğraf elbet bir film setinden. Zeki Müren ve Belgin Doruk'un baş rolde olduğu ve karakter oyuncularının yine her zamanki gibi efsane isimler olduğu "Hep O Şarkı" adlı Atıf Yılmaz filmi. 1965... Bu sahneyi Zeki Müren, Avni Dilligil'le paylaşmış. Okuduğu şarkı Veda. Muhayyerkürdi... Epey eski bir söyleşisinde, İlber Ortaylı'nın 1950'lerin çok sıkıcı bir dönem olduğundan şikayet ettiğini anımsıyorum. Muhakkak ki çağdaşlarına ziyadesiyle bozulmuş gelen o günlerin İstanbul'unu ise -sürekli değilse de- arada bir yaşayabilmeyi isterdim ben! Şöyle yılda birkaç sefer, mesela diyelim ki erguvan zamanı 1958 Boğaziçi'sine birkaç günlüğüne gidip gelmek. Ya da ıhlamur zamanı 1952 ya da olmadı 1965 Beşiktaş'ında bir hafta geçirmek. Mesela, mesela deniz mevsiminde bir iki gün 1957 Moda'sında iki gün, Burgaz'ında üç gün denize gi

Nazım'a Yurt Gerekmez

Resim
Kitaplık tasnif ve tasfiyesi renkli ve sürprizli iş. Yine aniden bir not çıktı, sayfalar arasından. Yılmaz (Öztürk) amcam, Nazım Hikmet'e dair tek bir cümle yazmış. Ve müthiş özetlemiş bu tek cümleyle, Nazım'ı: "Nazım'a yurt gerekmez..." Ne güzel ce-eee dedin yine bana Yılmaz amca. Keşke tüm kitaplarının arasındaki notları toplayabilseydim. Bak bu bir "keşke"dir işte hayatımda. Neyse... Hadi anmışken, bir şiirine yer vereyim "demirden döşekli, taştan sedirli yiğidimiz aslanımız"ın... BÜYÜK İNSANLIK Büyük insanlık gemide güverte yolcusu           tirende üçüncü mevki           şosede yayan           büyük insanlık. Büyük insanlık sekizinde işe gider           yirmisinde evlenir           kırkında ölür           büyük insanlık. Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter           pirinç de öyle           şeker de öyle           kumaş da öyle           kitap da öyle      büyük insanlıktan başka herkese yeter. Büyük insanlığın toprağında gölge yok

Erişemediğimiz Dallar

Resim
Geçen hafta biraz düş kırıklığı yaşatsa da bu hafta bir şans daha verdim Kitap Eki'ne. Belli mi olur? Bazen havanızda olmazsınız, hep yaptığınız iş ters gider. Olabilir böyle haller. Bu iyimserliğimin altında dün yaptığım şekersiz kekin elimde patlamasının ve peşine pişirdiğim yemeğin dibinin ziyadesiyle tutmasının etkisi yok denemez. Hepimiz insanız (!). Bu akşam eki gözden geçirir, gelecek haftaya almaya devam edip etmeyeceğime karar veririm artık. Bu arada, evet, karga burun pensem hala çantamda! 6 Ocak'tan beri paylaştığım bazı fotoğraflarda çeşitli üzümsü meyveli ağaç dallarını fark etmişsinizdir. Yeni yıl öncesi Bağlar'da aradığım kuş üvezi meğer bizim evin arkasındaki parkta varmış. Bir iki dal onlardan kırpmıştım geçenlerde. Sonra yine tanecikli bir sarmaşığa rastlamıştım.  Dün ise bizim caddenin orta refüjündeki ağaçlar budanıyordu. Yüksek merdivenli bir fen işleri aracıyla, çok sayıda belediye işçisi harıl harıl dalmışlardı budama işine. Öyle şık dallar düşüyordu

Başkalı Şiirlere Dair

Resim
"Biz bir kumaş dokuyoruz Güle ağlaya, Ne mesuduz, ne bedbahtız Başka, bambaşka." ... Melih Cevdet Anday'ın toplu şiirlerinin yer aldığı, yine 1946 basımı bir başka şiir kitabıyla aynı adı taşıyan ve güzelim Adam Yayınları'ndan çıkan Rahatı Kaçan Ağaç'ı 29 Aralık 2003'te almıştım kendime. Yirmi yıldır, ara sıra dönüp okuduğum bir kitap oldu bu. İnsanın bir okuduğu metni anlaması, her dönem değişiyor. Şüphem kalmadı. Yaşamda yürüdüğümüz yollar, okuduğumuz başka sözcükler silsilesi, tüm eski okuduklarımızın anlamını değiştiriyor. Şu dizeleri okuyup, çıldırır insan; nasıl bir imgeyle anlatmak bu, guruların peşinde bulmaya çalıştıklarımız diye... Baksanıza! TEZGAH Benim bir ödevim var Yaşamak için geldim dünyaya Ama nedir bilmeden saadet Araya araya. Bazan düşünüyor da insan Hiçbir şeyden haberi yok toprağın, Saadet yüzünden açmışız aramızı Bu ağaçtan, bu yıldızdan, bu kuştan. Ömrüm oldukça şiir yazacağım Selam olsun benden arda kalanlara Bilsinler yürüdükleri yoll

Kendi Köşemde Usul Usul

Resim
Sen artık yazsana, dedi.  Yazıyorum ya, dedim. Böyle değil, sadece okuyacaklar için yaz, dedi. İlk kez o dememişti, ama onun deyişi tesir etti. Ona kalırsa, yazacaklarımı okumak isteyen çok olurmuş. Bana kalırsa, "kırmızı mercimek çorbası tarifi" kadar iddiasız ve sıradan şeylerden söz açıyorum. İster acıya dair olsun isterse coşkuya... Belki sıradanlığın sadeliğini okumak isteyenler vardır gerçekten, onun tahmin ettiği gibi, bunca şatafat aleminde. Bu kez söz dinleyip, bir kenarda usul usul yazacağım. Siz belki bir süre göremeyeceksiniz hepsini. Çoğunu.  Ve bir yandan da hepimiz için daha iyi olacak belki böylesi. Yakın uzak, çokça tanıdıktan "sen yazdıkça benim acım geliyor aklıma, seni okudukça sönmüş ateşim harlanıyor içimde" sözleri işittim son bir ayda. Bir kaybın ardından dökümü başlayan hayata dair muhasebeyi kamusal alanda yapınca, aynı patikadan geçmişlerin ya da geçişi sürenlerin his dünyasını izinsizce tetiklemiş oluyorum, istemeden. Ben, iyisi mi, kendi

Çitlembik Çıtlık

Resim
Hatırlarsanız 27 Aralık 2023'te "Yeniyıl nedeniyle sekiz yüz on iki bin beş yüz üç iki milyor reklam görmüş olabiliriz. Fakat açıkçası şikayetçi değilim. Çünkü çok ilginç hikayelere, tanımaya değer insanlara rastlayabiliyorsunuz" demiştim.  Yeniyıl telaşesi içinde bu reklam hikayelerinde rastladığım iki kadın türeticiden biri @bircitlikhikayesi olmuştu. Adı müthiş ilgi çekici, aşina olmayan kulağa öncelikle. Çıtlık? Ne ola ki?  Adi çitlembikmiş ağacıymış meğer çıtlık. İstanbul'da çitlembik dediğimize Ege'de çıtlık diyorlarmış. Neden? Çünkü menengiçe (yabani fıstık) çitlembik diyorlar oralarda. Neyse... Çiğdem badem mevzularına girmeyelim şimdi. Zor koşullara dayanıklı bu çıtlık ağacının dallarını, nazarlık niyetine oymuş çok eski devirlerden beri güzelim Yörükler. Bebeklere, yeni gelinlere kötülüklerden koruması niyetiyle armağan edilegelmiş.  Artık sayılı ve yaş almış Yörükler'in oymaya devam ettiği bu naif çıtlıklardan takılar yaratma fikri doğmuş Işılay Kar

Tasnif ve Tasfiye İşleri

Resim
Bazı şeyler fazla yakından bakınca gayet düzenli geliyor göze. Kadrajı biraz daha geniş alandan ele alınca ise kaos ortaya çıkabiliyor. Evet. Henüz yaz tatiline çok var, ama bir kez bu kitapların toplanması gerekliliği aklıma düştü ya gece uykudan önce epey bir fasıl zihnimi meşgul edip, uyumamı güçleştirir oldu. Baktım olmayacak, şimdiden tasnif ve tasfiye faslına girişeyim dedim. Komşu market çalışanları sağ olsunlar pırıl pırıl koliler ayırıyorlar bana. Ben de kitaplarımı ayıklamaya başladım. Benimle kalmasını istediklerim bir tarafa, bağışlayacaklarım bir tarafa...  Son on dört senedir bu altıncı tasnif-tasfiye kitaplığımın üstünden geçen. Yüzlerce kitabı uğurladım evden. Ne yalan diyeyim, her seferinde de hafifledim. Eskiden kendi başıma karar veriyordum neyin kalıp, neyin gideceğine. Artık biraz Ege'yi de dahil ediyorum. Dün akşam üstü başladığım bu son operasyonda arada Ege'ye sordum, böyle bir şeyi ileride okumak isteyip istemeyeceğini. Yanıtını kestiriyordum hepsinin. 

Umutlu Ağaç

Resim
"Umut bir ağaçtır Gökleri sarar" ... Melih Cevdet Anday

Kırk Gün Uçtu Gitti Ardından

Resim
Yaşayan görüyor ya... Kırk gün uçtu gitti senin ardından Feriduncuğum. Hiç anlayamadık, nasıl geçti? Demek böyle masal oluyor insan ömrü.  İnanılmaz bir hal. İdraki güç bir olgu. İçinde yaşarken bile kavraması kolay iş değil "yok" oluşu. İnsan zihni hep "var" olan ve "var olması beklenen" şeyler üstüne meşgul. Yok, ancak "yakında yeniden stoklarda" ibaresiyle anlam verebildiğimiz bir durum.  Oysa bazı yokluklar geri dönüşsüz. Gerçi, biraz şüphem var! Kırkın tam da Epifani'ye ve Surp Dzınunt'a denk geldi. Hani niyetin varsa kırkında bir "yeniden diriliş"e, sana yetecek kadar elbisen var hala evde. Akşam yemeğine köfte var. Bir de mis gibi helva yaptım. Bak onu senin için yaptım üstelik. Fıstığımız yok, ama fındıklı yaptım. Süt şerbetine az kabuk tarçın, bir tutam da portakal kabuğu rendesi. Şimdi yesen, tam da yine "çok şanslı adamım!" diyeceğin cinsten de bir helva oldu!  Yahu... Biz başka biri için helva yapacaktık he

Plan Defteri Kapandı

Resim
Salı günü baskısı biten örtülerin son işlemlerini de dün akşam tamamladım.  Bu sabah senin en sevdiğin aşamaya geldim, Fericiğim. Her birini özenle paketlemek... Bu kez, içlerinde ikimiz adına yazdığım birer mektup da var. Az önce kurye geldi, paketleri aldı. Belki bir mucize olur; bir tanesi yarın, tam da Surp Dzınunt'ta (Noel) adresine ulaşır. Ne dersin? Hadi Marduk sakramento...

Perşembeleri Beklerken

Resim
Geçtiğimiz Ekim ayında, gazete özlediğimi fark ettim. Bir nedenden ötürü Twitter'e girmeyi bırakmıştım. (X demek hala tuhaf geliyor, sorry!) Sosyal medyanın vahşi kanadından uzak kalınca, gerçekten haber okumanın, kayda değer yorum okumanın eksikliğini duyumsamıştım. Ve o süreçte yeniden gazete almaya karar vermiştim. Tabii niyetim her gün gazete almak değildi. Öncelikle alınabilecek gazeteler epeyce pahalı. İkinci bir neden de eskisi kadar düşünce ve yorum yazısı okumayı da arzu edeceğimi sanmıyordum. Zaten haberler de yıllardır bildiğimiz konular. Büyük olayların ise etkisi uzun sürdüğü için haftanın herhangi bir gününde yakalamak mümkündür gündemi. Yılmaz amcamdan edindiğim tecrübe bana pazartesileri eletiyor baştan. Çünkü araya neredeyse cumanın da dahil olduğu bir hafta sonu ataleti girmiştir. Gündem, salıdan sonra hareketlenir. Bu durumda çarşamba-pazar arası bir gün seçecektim.  İşte tam bu karar aşamasında eski dostum imdadıma yetişmişti: Cumhuriyet Kitap Eki! Çocukluğumdan

Baktığımız Yön

Resim
Kuşlar mutluluktan uçmadığı gibi ben de her şeyin harika ve iyi ve muhteşem ve güzel olduğu iddiasında değilim. Gel gör ki bir maceraya yattığımız gecenin sabahına ermişsek, hep de kötüden yana bakmaya gerek yok. Kötünün farkında olalım, kafi. Kafiden de öte aslında. Farkında olmak, sorumluluk almayı da gerektiriyor. Ancak eylemsellik, içimizi de karartmayı mecbur kılan bir hal değil. Her ne mücadele veriyorsak, yine de baktığımız yön iyilikler, güzellikler olsun. Gönül başka nasıl durulur? Bu sabah da böyle şekerim... Günaydın!

Üç Kişilik Tekillik

Resim
Bundan tam on beş ay, on beş gün önce: "Safranbolu'ya taşınalı tam on beş ay oldu. Sanırım ilk üç aydan sonra günleri saymayı bıraktım. Fakat itiraf etmeliyim ki hala sabah uyandığımda "Safranbolu'dayım" diyorum içimden. İnsanın uyandığı yerin neresi olduğunu aklına getirmemeye başlaması ne kadar zaman alıyor acaba? Bunu fark ettiğimde, not düşeceğim kenara. İnsanlığa fayda olsun..." demişim. Günümüze baktığımda, Safranbolu'ya taşınalı otuz ay, yirmi gün olmuş. Tabii ki günleri hala saymıyorum. Sorulduğunda, yuvarlak hesap "iki buçuk yıl oldu" diyorum. Ve itiraf etmeliyim ki hala sabah uyandığımda "hmm, Safranbolu'dayım" diyorum içimden. İnsanın uyandığı yerin neresi olduğunu aklına getirmemeye başlamasının ölçülebilir, öngörülebilir bir zamanı yokmuş. Bunu anladım artık. Zihin, ruh ve beden o yerde armoni içinde ise daha ilk sabahtan oralı gibi hissedebiliyor çünkü insan... Ta 20 Mayıs 2009'ta Foça'da uyandığım sabahtan b

Henüz Biten ve Henüz Başlamamış İşler

Resim
28 Kasım'dan önce Feridun'la sayısız planımızdan biri de bazı çok yakın dostlarımıza ve walkonturkey.com projemizde bize hep destek olan yakın arkadaşlarımıza birer Tamara Tamga örtüsü armağan etmekti. Şile'den, @geleneksel_dokumalar 'dan harikulade bir keten kumaş istemiştik. Tiril tiril, kelimenin tam anlamıyla "mis" gibi bir kumaş gelmişti. Feridun bakmaya, dokunmaya doyamamıştı.  Kendimize göre ölçüler belirleyip, beraber kesmiştik. Bir iki günde dikimi tamamlamıştım. Yavaş yavaş basmaya da başlamıştım. Dört tanesine Feridun da yardım etmişti. Hatta eline boya bulaştığını fark etmemiş; örtülerden birinde belli belirsiz de el izi kalmıştı. Aralık'ın ikinci haftası, annem henüz bizdeyken, yarım kalmış işe yeniden başlamıştım. Çok kıymet verdiğimiz bir tanesini basarken annem yanımdaydı. Annem evine döndükten sonra, kalan üç tanesine bir türlü elim gitmiyordu.  Hani Feridun'la tek yarım kalan işimiz de değil bu... mirassafranbolu.com da eksik kaldı ör

Kazma Kürek Modası

Resim
Güzellik kaygısı, insanın evriminin itici güçlerinden desek abartmış olur muyuz? Cinsel seçilimin asıl aradığı güzellik değil elbet; verimli döl, yeni nesili sağlıkla taşıyabilecek beden arayışı ve benzeri itkiler. Bununla ilintili olarak "tercih edilme" halini "güzellik" kavramıyla koşut değerlendirmek yanlış sayılmaz. Güzellik kaygısı kadar eski bir olgu tabii ki "güzellik algısı". Çağların ihtiyaçlarına göre değişen arayışlar, güzelliğin tanımını ve ifadesini değiştiregelmiş. İster seçilim hedefli olsun, isterse de felsefi ya da şairane bir estetik arayışı, "güzellik" olgusu geçmişte de günümüzde de çoğumuz için mesele. (Fotoğrafta gördüğünüz Helenistik Dönem'den kalan bu mezar buluntusu, bu meselenin gayet derin bir mesele olduğunun mütevazı bir örneği sadece.) Atalarımızın ve gündelik yaşantının bu kaygılarından azade yaşamıyorum ben de elbet. Kendime göre estetik anlayışım, arayışım var. Hem habitata hem insana dair... Hatta beklentiler