İçimizdeki Kuş


Bazen bir insan ya da geçmişin bir hayaleti, içimizde saklanmış kuşun kanatlarını koparmak için kolladığı fırsatı yakalar. Geçmişin tadı, bunaltısı, huzursuzluğu tüm sahiciliğiyle benliği sarar.

Öyle anlarda içimizde saklanan kuşu korumak görevimizdir. Ve sonra da bir pencereden özgürlüğe salmak. Ne işi var minicik kuşun içimizde? Salalım gitsin!

Neyse...

Bu fotoğrafı Feridun dokuz yıl önce bu günlerde çekmiş. Arşivde denk geldim. Titrekliği hoşuma gitti. Beraber bakalım istedim.

Bugün arşive daldığımda, on yedi yıl önce Hrant Dink'in cenaze kortejindeyken çektiğim fotoğraflar da ilişti gözüme tabii. Ömrümde tanık olduğum en sessiz ve en duygu taşan, saygı taşan kalabalıktı. Unutmam mümkün değil...

Şimdi andım ya, ama niyetim, bir vakitler düşündüğüm gibi, gidenleri gittikleri günle değil de doğdukları günde anmak. Hele ki böyle haince cana kıymalarda o değerli ruh yerine sürekli o kararmış, cinayeti makul bulmuş insanların tesiriyle doluyor kalbimiz. Çok acı... Berbat bir karanlığın mutlaka alt edilmesi gereken aktörleri var şüphesiz. Unutmak mümkün değil. Zaten...

Şimdi tam ifade edemedim düşüncelerimi, farkındayım. Biraz sekteye uğradı zihnim. Sessizlik, kendi halindelik gerekiyor zihne. Kendi içinde konuşa konuşa, zihninde yazı yazarak yürürken, tanışları gözü görmeyen sevgili Ahmet'i daha iyi anlıyorum!

Neyse.

Bugün de böyle...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Merhaba

Eli Penseli Kız Kardeşlerim

Yara ve Işık