Yine de SEN Bilirsin


Fotoğrafa bakınca ne hissettiniz?

Çok da düşünmeyin şekerim! Ne hissettiğinizi gerçekten merak etmiyorum. Bu sadece dikkatinizi çekmek için kullandığım bir giriş cümlesi.

Bu fotoğrafta gördüğüm şey bana önce öfke hissettiriyor. Ardından kırgınlık. İkisini karışımına pişmanlık denebilir mi? Belki. Fakat "pişmanlık" bana ait olan kısmı değil bu duygu demetinin. 

Kasım sonunda, yani Feridun'u kaybettikten sonra, onun özel eşyalarını tasnif ederken, büyük bir kutunun içinde bu iskambil destesine rastladım. Pırıl pırıl. Işıl ışıl. Zevkli bir deste ve neredeyse hiç kullanılmamış gibi duruyor.

Bu desteyi ben hayatımda ilk kez, Feridun öldükten sonra gördüm. Bir kere bile oynamadık birlikte. Ege'ye de "tek bildiği oyun" olmasıyla övündüğü King'i öğretmedi mesela. Benim ricamla, birkaç kez Ege'yle UNO oyunumuza eşlik etmiştir. Eğlenceli ilk yirmi dakikadan sonrası ise genellikle ciddiyete evrilmiştir.

Bu desteyi gördüğümde göğsümden yüzüme doğru bir sıcaklık dalgası yayıldı işte. Kendimi sakinleştirmem gerekti. On dokuz yıllık macera birkaç saniye içinde gözümün önünden aktı gitti.

İkimizi koydum bir kenara. Üçümüzün birlikte SADECE eğlenebilmesi için çok az vakit ayırabilmişti Feridun. Yaz tatillerine çıkarken bile rezervasyon öncesi otel resepsiyonuna ya da apart sahibine ilk sorduğu şey "işler bir internetlerinin olup olmadığı" idi. 

Çalışma rutininde de müşterilerine "Haftanın yedi günü çalışırım. Gece 12'ye kadar ayaktayım. Bir sorun olursa arayabilirsiniz" derdi, büyük övünçle. Sanırsınız çağrı merkezli, çok ortaklı şirket! Oysa sadece tek bir insandı. Sadece insandı.

Bu kadar odaklanmış, soluksuz çalışma, zihnin sürekli "iş"le meşgul olması servet falan da getirmiyor üstelik. Hatta tam aksi etki yaratıyor.

Bu sabah, birbirimize "aynı anneden doğmayan kız kardeşim" dediğimiz, sizin de "Cicim" diye hitabımdan tanıdığınız çok sevgili Pınar bir yazı paylaştı. Kısacık yazının bir cümlesi şöyleydi:

"Tatil günlerimde tamamen dinlenmenin, yenilenmenin, huzurlu ve keyifli bir tatil sürdürmenin benim için mümkün ve güvenli olduğunu biliyorum."

Sabah bu yazıyı okuyunca, gözümün önüne işte yine bu iskambil destesi geldi. Öfkem dinene kadar ağladım. Sonra geçti.

"Keşke" gerçekten de sevdiğim bir sözcük değildir ve neredeyse hiç kullanmam. O nedenle bu diyeceğimi bir keşke olarak yorumlamamanızı yeğlerim:

Şu bir gerçek ki bir insanı olduğu gibi görebiliyorsanız, belki başka türlü de olabileceği konusunda kendinizi kandırmamalısınız. Çünkü bir insan ancak ve ancak KENDİ isterse hayatı BAŞKA TÜRLÜ de yaşamanın mümkün olabildiğini görür.

O nedenle bu yazıyı kendi hayatıma değip geçen bir değer adına ve onun namına "keşke" demek için yazmadım. Belki, modern dünyanın "çalışmanın erdem olduğu"na inandırılmış ve durmanın, duraklamanın, dinlenmenin, eğlenmenin zaman kaybı olduğuna iman etmiş olan SEN bu yazıyı görürsen, fark et istedim:

İŞ hiç bitmiyor; ama YAŞAM bitiyor.

Yakın zamanda gördüm de söylüyorum.

Yine de SEN bilirsin.

Haydi bu sabah da böyle şekerim...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Merhaba

Eli Penseli Kız Kardeşlerim

Yara ve Işık