Zamanın Debisine Dair


Çocukken, misal on - on iki yaşlarımdayken, yetişkinlerin hepsi yaşlı gelirdi gözüme. 

Çoğumuzun gerçeğidir ya bu. Çocuklukta zaman balçık içinde yüzer gibidir. Hayatın başından söz açarken balçık benzetmesi hoş olmadı belki. Kastım, zamanın debisi.

Çocuk gözünde tüm yetişkinler yaşlı. Zamansa akmak bilmeyen bir varlık. Gelecek, nadiren akla gelse de hep çok uzak. Ne zaman büyüyeceğiz? Ne zaman üniversiteye gideceğiz? Ne zaman ve nasıl atılacağız bir mesleğe?

Sizi bilmem; evlilik faslı ise hiç aklıma gelmeyen bölümdü. Hiç, ama hiç. Evlenmeyi de düşünmezdim, örneğin ilk yetişkinliğimde. Hatta bir insanın ömrünün en büyük kısmını tek bir başka insanla geçirmesi olgusunu oldukça tuhaf bulurdum.

Bu sabah pencereden bakarken, Feridun'la birlikteliğimizin ilk zamanları geldi aklıma. Bir düş, bir tını, kokusunu, rengini "görebildiğim" bir an. Taksim Meydanı'ndan Şişli'ye doğru yürüyoruz sanki. Elmadağ'dayız. O kadar... O an. Omzuma dokunup geçti bir an.

Seneye Kasım ayında biz tanışalı tam yirmi sene olacak.

Yaşadığımız eski günlerin çoğunu artık detaylarıyla anımsayamadığım kadar uzun zamandır birlikteymişiz. Hatta çoğu çiftten daha fazla birlikteydik diyebiliriz, açıkça. 

Bunu düşününce güldüm bu sefer.

Çocuklukta zaman insana kendini balçıkta debelenen bir denizanası gibi hissettirirken, otuza ulaştıktan sonrası coşkun bir nehirde yönünü bulmaya çalışan Küçük Kara Balık misali geçiyor. İleridekilere sormaya korkarım; ama bulunuyor mu yön? 

Belki de yoktur yön.

Kim bilir?

Bugün de böyle...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Merhaba

Eli Penseli Kız Kardeşlerim

Yara ve Işık